devletin piç yatakhanesi
İçimizdeki en kısa boylu kopil
Mahallemizin en afili delikanlısına
Niyet çektirirdi karanlıkta
Kurallara göre
Kimin zarı köşeye sıkışmışsa
İlkin o koşmalıydı yatağa
Yatakhaneler:
Aynı renk giysiler giydirilmiş kurtlarla kuzuların
Yatağa birlikte girdiği yerler
Yağmur şarladıkça
Altına mecburen işeyen çocuklar
Uzun kış gecelerinin kahraman sessizliği
Belki daha hızlı olabilirdik
Çektikçe içimize şu kahredesi dumanı
Ölüme son hızla giden arabalarla birlikte
Ciğerlerinden yana şanslı olanlar
Potaya doğru son bir hamle daha yapardı
İşin garibi şu:
Kısayı bulan kazanırdı hep
Karanlık odalarda, ranza altında nar tanelerken
Hepimiz
Ayak takımından olan hepimiz
Daha aşağı bir yeri
Mümkünse gökyüzünü çekerdik
Kumarcı olsak zarımız kırık, boşa sallanmış bilek
Şeşi doğuştan yek
Bir türlü elimizi ayıramadık bu yüzden
En olmadık zindan karalarından
Kız tarafından
Kol gücüne yarım maşallah altını
Böylece sallanıp durduk sermayenin karşısında
Haklıyız elbette, ancak
En kısa boylu bitki örtüsü biziz sonuçta
El âlemin coğrafyasında
Dağın kasığına oturtalım bedenimizi
Kara deliklerden çıkan nehirlere
Neslimizi kurutacak değirmenler kurulmadan
Elimizde kalan son aklı kullanalım
İlkin
Kadınlar, çocuklar ve korkaklar çıksın dışarı
Bu gece erkek erkeğe yatacağız pijamasız
İsteyen alt, isteyen üst katta oturacak
Herkes en gerçek halini gösterecek birbirine
Kâr oranlarını hesaplarken
Bankalar boyumuzun ölçüsünü almayı öğrenmiş
Şehrin imar planı için ilk kural:
Su kemerleri, devletin arazisinden geçecek
Batan bu gemide
Motor dairesi evlilik hazırlığında
Küpeştenin üstünde parantezi ortalamış çentikler
Kürekte elbette çiftetelli
Pompa verimli çalışsa
Tekneyi dolduracak harbi bir gelin halayı
Tey tey tey!
Belki de yaşamamıza sebep olacak
Gerçek bir takı töreni:
Kî zava? Kî bûke?
Devlet damat; devlet her daim damat…
Diyelim bütün düzüşmeler başka bir dünyada
Yasadışı evlatlar çoktan gönderilmiş yetimhaneye
Çocuk seviciler kapı önünde nöbette
En vicdanlısı
Namlu temizleyip silah patlatıyor el yordamıyla
Sabaha karşı
İlahi renkler giyinmiş kulampara din adamları
İbadet sonrası kazıklamaya başlamış önüne geleni
Patron küskün, kendine en uygun sloganı bulmuş
Her eylemde en önde:
Bekâret kuşkuluysa indirimler geçersiz!
Tüm bunları uykumda görmüştüm belki de Usul!
Uyandım geç de olsa.
Bütün bu geceden aklımda kalan şu:
Tüm bunlar bir rüyaysa
Ortalıkta dolaşan bu piçler kimden?
DEVLETİN
PİÇ YATAKHANESİ
Sedat Şanver
yazı kültürü
Devletin okullarına
Dilinin kepenklerini indirip giden çocuklara
Tanrım,
Yaşadıklarımı unutmaya yetecek bir ömür ver bana
kesik parmaklar için
devlet ve boşalma
Sabahtan beri çekmişiz Bob Marley’i
Mümkün olsa
Şişenin dibindeki karanlığı bir yudumda içeceğiz
Karşımızda konuşmadan oturan suretimizle
Aynada götü görene kadar
Belki ayakkabılarımızı cilalatacağız çıkmaz bir sokakta
Sonsuzluk kokan her türlü dumanla
Aklımıza geriye bakmak gelmiyor
Unuttuk vallahi, yeryüzü nasıl bir şeydi?
Yemin billâh ayağımız yerde değil
Evinize yaklaşsak yalan mı söyleyeceğiz
Deli etmeyin adamı
Ruhumuz acayip politize olmuş
Tanrılara müthiş muhalif
Peygamberliğimizi kabul etseler
Anlaşmaya hazır değiliz
Fazlasını istiyoruz bu kavgada
Geldik ama yeryüzünde bulamadık kendimizi!
Kurunun yanında yaş da yanarmış, yansın bakalım
Nereye kadar yanacak hep birlikte göreceğiz
El âlemin o biçim çocukları ne kadar ateşli olursa
Ancak o kadar kuruyacak içimizdeki ıslaklık
Çok başlı organımız
Ortalık yerde boşa akıtıyor suyunu
Nefesimizi esir almış terli bir cıgara kâğıdı
Ciğer, yumurtadan fışkırmış ejderha yavrusu
Elbette çifte gelmez bu duman
Sıkıp da suyunu çıkarsak bu şarkıların
Gözün görmediği bir ihanetin
Kekre kokusu yayılacak bütün coğrafyaya
Az zorlasak
Yeni bir kurtarıcı daha gelecek
Bu ibne dünyaya kendi kurallarıyla
Uğraşmayalım şimdi bir de yeni bir tanrıyla.
Sen ne sanmıştın ki kendini
Topu topu üç kuruşluk puşt dünyada?
Sanki devrim kapının önüne terk edilmiş de
Sen sabah ezanında, cami önünde
Kundak elde, takke başta, abdest zinadan bozuk
Oysa kadın çoktan oturtmuş
Yüksek katlı binaları sulak yerlerine
Evin tapudaki sahibi kapıdan çıkar çıkmaz
Efendi kiracılarla beslemeye başlamış
Derin kuytulukları
Elinden gelse
Gelirleri üç ayda bir toptan tahsil edecek bankadan
Malzemeyi teminat gösterip
Son anda kurtulmuş tefecinin elinden
Ödemede anlaştık değil mi?
Senin sırtın her daim yerde, ben organ naklinde
Belimden bir başka dünyaya köprü kuran kavaklar
Ağır oryantal bir ses; iki dirhem kilo aldık
Bilmeniz gerek
Terziler yalan söylemez
Vaktiniz olursa eğer
Bu kahpe dünyanın göbek bölgesinde
Siz de eğlenirsiniz parlak giysilerinizle
Zamanı gelince nasılsa söylenir hepinize
Kendi gerçeğiniz
Saçlarımız rasta ve
Paranın insanları satın aldığını gördük
Yoksul zamanlarda dünyanın bütün ahlakını
Ortamı toparlayalım, bulaşık kısmı çoğalmış
Kendi sokaklarımıza çekilelim bir an evvel
Birazdan
Şeref ödüllü sanatçılar dolduracak meydanları
Anlaşmada bu yoktu
Ölmüştük ve pazarlama dâhil değildi işin içine
Geçerken uğramıştık evinize
Bu saatten sonra alet kullanmak da ne iş!
Çekip gidiyorum işte sizin bu sahte dünyanızdan
Hamse mesnevi zamanı, Usul’la birlikte
Duanızı esirgemeyin lütfen
Elimin, parmağımın, tırnağımın korkusundan
İçimin ve dışımın günahından
Tanrının insafından
Gözümde acayip bir unutuş kıpırdıyor efkâr renginde
Kendi başıma içeceğim bundan sonra bu sessizliği
Vaktiniz olursa eğer
Anlatırım elbette
Siz yokken de yaşadıklarımı
Ama şunu mutlaka bilin
Sabah oldu
Çift kâğıt çekecek nefesli çalgıcılar
Kenar köşede kendi başlarına ritim tutuyor
Mülki idare pusuda
Bir tek kendi yüzünüz var elinizde
Doyasıya düzmek için
İsterseniz aynada, isterseniz yatakta
İstersiniz; elbette istersiniz
Bilmez miyim?
İşin doğrusu anlarım
Sizin ameliyatta kestirip gerdiren halinizi
Bu şafakta elinizde kalan bir tek paranız
Banka şubeleri, cennetten önceki son mola yeriniz
Bu binalar, yaşarken elbette tek mezarınız
Tırnağıma dokunmayın; dokunmayın ruhuma
Tanrının yüzünü görüyorum en küçük parçamda
Para, hayatı satın alamaz!
Biliyorum bunu
Ama insanları satın alır
Bu yüzden içimden geldiği kadar küfrediyorum
Bu ölümlü puşt dünyaya
redd-i vicdan adına
dumanaltı devlet
Dibi tutmuş ocakta kuru otlar tüterken
Oğlan çocuğu çift kâğıda sarmış kendini
Durmadan ters konuşuyor
Elinden gelse, tüm dünyayı şarkılara boğacak
Koltuğunun altında iri yarı bir coğrafya kitabı
Sayfalarının çoğunu küffara kaptırmış
Tarih ve hendesede beslenme bozukluğu
Gelecekte okul yok, diyor
Para yok, devlet yok, silah yok
Kerhaneler müze, ordugâhlar genel helâ
Cephelerde marketler sıra sıra dizilmiş
Sınırlar, yumurta topuk deposu
Sözüm ona, bizim uğruna öldüğümüz bayraklar
Miğferi Delik Delikanlılık Müzesi’nin
Antik Eziyetler Bölümü’nde sergilenecekmiş
Ben anlamam, çocuğun dedikleri bunlar
Bu gidişle Milli Güvenlik’ten de sınıfta kalır bu çocuk
Dersi derste öğrenmek gerek
Sıkmayın canınızı, sonuçta tek evlat
Bütünlemede geçer
Özel ders mi aldırsak yoksa sağlam bir hocadan
Çocuk hayta, devlet umrunda değil
Askerlik, dersen;
Düztabanlıktan yırtacak tabansızın dölü
Durmadan bağırıyor:
Tüfeğin dipçiğini çizdirip yırtcam askerlikten
Bu da yetmezse
Şahadet parmağını kesecek ihtimal
Beslenmez böyle velet evde:
Şehit de çıkmaz böyle bir puşttan
Evin kapısı çalınsa geç bir saatte
Babamdan biliyorum
Temiz giyinmek gerek teslimatta
Devletin karşısında el bağlayacağız sonuçta
Şüphenin her türlüsü bizi bekliyor
Bu yüzden
İlk soruyu kendimize sorabiliriz rahatlıkla:
Varsayalım
Yanlışlıkla başka renkte bir marş dinledik
Hangi dine sığınırız sorgusuz sualsiz
Karşımıza çıkan ilk mabette
Okullarda,
Hangi elimizle ibadet ederiz sıraların altında?
Allah aşkına bu kadar üzmeyin kendinizi
Zorda kalırsanız
Kışlada Ali Çavuş çatallı kılıcıyla gelir
Üç-beş nöbetinde
Çoluk çocuğun
Bir de babaların yardımına
Sırf devlet yıkılmasın diye
koğuşta mecburî hizmet görenler için
devlet ve nişangâh
Çavuşu tokatladık bütün kış
Kimseden habersiz el arabasının lastiklerini eskittik
Akıttığımız su, değirmeni döndürür inşallah
Komutanım, hiç olmazsa üç tas suya izin ver
Mesele temizlik
Şartnamede yazılı bütün bunlar
Şartmış cennet turnikelerinden geçmek için
Limon kolonyası ve peçete
Herkes kendi ölüsünü yıkamış paklamış bu yüzden
Ecelden bir gün önce bütün tüyler jiletle tanışmış
Biz efendi evlat olarak yere ince bir örtü serip
Ütüleyip durduk cildimizin kırışan yerlerini
Tertemiz çıktık nizamiyeden
Bu kapıdan sonra ardına bakan puşt olsun
Parayı peşin ödesin etek tıraşından sınıfta kalanlar
İzin günü sivilleri çeksek
İnzibatlar yine de tanır mı ürkek yürüyüşleri
Yokuş aşağı erken patlamış frenle inerken
Çarpmış olabiliriz
Ortalık yerde duran hudut duvarlarına
Arabayı nereye park edeceğimizi bir bilsek
Ayak elbet rahat olacak gaz pedalını okşarken
Kamyon düz yolda devrildi; kabul
Ancak şoförde hasar yok
Herkes hazırsa
Yükü sarıp yeniden çıkabiliriz yollara
Aslında harbi kadınlar da var bu memlekette
Veresiye olmaz ama üçe beşe de bakmazlar
Sermaye Allah’tan
Kiminin duası, kiminin parası
Çekilin lan kurnanın başından
Hamamda geçmez kimsenin rütbesi
Kör müsünüz?
Peştamaldan dal taşak sızıyor göbek taşına
Çok meraklıysanız
Makam odalarınızın girişine takın madalyalarınızı
Tükürükleyip yapıştırın
Takdir belgelerinizi uygun yerinize
Savaş çıkmış, ölüme gidiyoruz
Cenabet olanın
Ammına konacak elbette karasinekler
Aslında yağlayıp yumuşatsanız elimizi
Sakin olup kımıldamadan dursanız
Kapı komşu olacağız birbirimize
Bildik marşları toptan söyleteceğiz kışlanıza
Hamamcı olduk komutanım, üç tas su…
Yoksa
Kerbela mı ulan burası?
Kamışa erken üflenmiş sesleri duyan pek olmaz
Ancak
Heyecanlanıp sabun köpükleriyle birlikte ölenler
Bir de
Kaydıraktan boşluğa düşen naylon delikanlılar
Kitaba göre de şehit sayılır, değil mi?
ece ayhan için
kulampara olan devlet
Aklı zorladıkça akıl kendine gelir
Sınırda uyuyan devriyelerden korkma
Ardında nöbet tutan her kişi dost sayılmaz
Birazdan parola sorulacak
Dikkat: bütün memleket kuytuda seni bekliyor
Ayak sesleri.
Rahat ol!
Örfi idare mülkiyeden sınıf arkadaşı
İlkokuldan istifa ettirilmiş oğlan çocukları
Gündüz vakti uykuya yatırılmış kaymakamlık koltuğuna
Makat yırtılmaları devletin başhekimine emanet
Hiç olmadık bir arka sokaktan çıkarız şehre
Herkes şen şakrak; gece bitmiş, sırada yatak var
Bu olmadı işte
Kontrol noktası, mahşerî bir kalabalık
Polis sorar: kimlik, sabıka kaydı
Bizde kafa iyi, çekmişiz kuruyu, nefesimiz tıkanmış
Epeyi güldük, biraz da alkol
Aklı zorlasak
Kendimize geleceğiz. Âlemden dönüyoruz.
İhtimal bütün dünyayı yatağa yatıracağız birazdan
El yordamı, kol gücüyle
Abi, bizi idare et!
Organları tornada düzelteceğiz bütün gece
Pezevengin biri
Kerhanenin ortasında orospu beğenmiyor
Tipimiz doğuştan bozuk
İnsafsız ve kudretli bir rütbe karşımızda, motorize
İnen kalkan copun hesabını yapan kim!
Filmlerde olsa
Süper bir kahraman kurtaracak hepimizi
Sonunda kendi başımıza kalıyoruz
İt uğursuz bir sağlıkçıyla
Yediğimiz onca küfür ve yumruk da şirketten
Zorladık aklı sabahın köründe. Tek hatırladığımız:
Savulun lan ibneler, devlet geliyor her yandan!
piçhane koridorlarında babalarını bulanlar için
devlet ve gırnata
Yükselin, yükselin arşa kadar
Çekilin kenara
Cumhuriyetin harbi çocukları geliyor karşıdan
Arkalarına bağlanmış şahsî zeytinyağı şişeleri
Ceplerinde ağzı çıtlatılmış günebakan çekirdekleri
Tarihlerinde büyük yalanlar
Ellerinde bıyığı yeni terlemiş bayrak törenleri
Herkesin yüreği kendine göre temiz
Sokakların vergisi
Karşılıksız çeklerle ödenmiş zamanında
Şimdilik
Efsanelerden çalınmış bir yalan var sofralarda
Ey resmi kahramanlar
Ey durmadan ağzından düzüşenler
Ve yetersiz rütbelerinden dolayı sürgüne gönderilenler
Kendinize sorun artık
Para olmasaydı dünya hangi yana dönerdi
Yoksulken neden hiçbir tanrı sizi tanımıyor?
Oysa siz
Aynalarda büyütürdünüz hayallerinizi
Bir tek parayla paylaşırdınız parlak kariyerinizi
Damarlarınızı parçalamak için gerekli malzeme
Çekmecede hazır dururdu hep
İhbarcı konu komşu sitenin girişinde nöbette
Topu topu tek kişilik bir cumhuriyet var elinizde
Hiç olmazsa kendinize güvenin
Tuvalet kâğıtlarıyla silin ağzınızdan akan sözleri
ismet özel için
polis olan devlet
Çocuklar bir imparatorluk gibi yıkılır
Polis babalarının önünde
Bu yüzden
Yolunu kaybeden tüm yıldızlar
Mezarlıktan uzağa düşer
Ölüler, ölülerden ürkmesin diye
Gelin ömrümüzden bir kuş uçuralım
Kendimize dönmesini hep istediğimiz
Bir posta güvercininin kanadını kıralım
Hep birlikte birbirimizi dölleyelim
Önümüze geleni, ortalık yerde
Kim isterse o dönsün evine, yıkılmış devletine
Kalbinin tam ortasına akıtsın kutsanmış suyunu
Çocuklar!
Siz aldırmayın yıkılmış imparatorluklara
Gerekirse yenisi kurulur
Sıkıca sarılın
Varsa eğer
Bir baba boynu yanı başınızda
kör yılanı yiyen karınca için
koruyucu olan devlet
Geçip gidiyor ömrümüz önümüzden
Uygun adım marşlarla
Çocuksunuz ve size
Allah tarafından bir miktar toprak parçası verilmiştir
Saksı içinde yeni bir hayat yetiştirmek için
Belki de kesik parmaklarınızı büyütmek için
Postallarla çiğnenmese iyi olurdu aslında düşleriniz
Babanız yanınızda olsaydı
Onunla birlikte öğrenirdiniz hayatı
Ah, bu hapishaneleri yapan
Ve onların kapısında nöbet tutan babalar
Bilmezler ki, insan kendine baksa
Tanıdık bir yüz görecek karşısında
Aslında kim dönse içine
Bildik acıları bulacak kendi aynasında
Zaman oldukça uzundur; boynumuz da, dilimiz de
Ranza dibinde ipi beklerken
Bu yüzden geçip gidiyor işte ömrümüz
Sizin hiç bitmeyecek hükmünüzü beklerken
nesir şiir niyetine
ihanet olan devlet
“Ben, asla yabancılardan yakınmadım.
Bana ne yaptıysa
O tanıdık yaptı”
Hafız-ı Şirazi
Dostlar alışverişte görsün, niyet iyi
Beş kuruşluk yumurta arıyoruz ortalık yerde
Horoz bütün gün bu yüzden gagalamış tavuğu
Yumurta din değiştirmiş tereyağlı tavaya düşünce
Tilki kümesi yağmaya kalkmış
Gecenin bir yarısı biz uykudayken
Konuşmayı öğrenen civcivler
Kardeşinin adını ötmüş ilkin çakal yavrularına
Ülke yanıp duruyor oysa
Ortalık yerde bağıra çağıra
Kimin umurunda
Boş verin, çiçeklerden söz edelim birbirimize.
Kendi pespaye devletimizi kuralım gerekiyorsa
Bir de sınır çizgileri uyduralım
Ayak bastığımız her yere
Oysa biz
Dost niyetine çıkmıştık pazara
Tezgâha parmak izlerimizi koymuştuk ilkin
Sonra iyi niyetimizi
Ardından ölü ceketlerimizi
Kapı önüne birkaç çift ayakkabı, zekât niyetine
Belki para eder diye askıda duran anıları
Baktık satış iyi, kendimizi saçıp durduk ortalık yere
Sorguya güzellikle başladılar
Ardından
Albümdeki samimi fotoğraflara geldi sıra
Kadim dostumsun sen, bilmez miyim?
Sırtımdaki hançerden tanıyorum seni…
zarfın yorduğu mazruf için
kedi boku olan devlet
Akademik olarak hepinizden daha kibarım
Elbette hepinizi severim
Düdüğümü hızlıca öttürürseniz fakülte koridorlarında
Kediler düşman tarafa siper kazmış bilgisizlikten
Köpekler dost kulübelerde dinleniyor…
Suyum sıcak, arabam koltuk altı üflemeli
Omzum eskimiş apolet dolu
Evin içinde efendi, güvenlikli sokaklarda külhan:
Var mı ulan bana yan bakan!
Kerhane çıkmazında ha bir eksik ha bir fazla
Fincancı yokuşları dal taşak katırlarla çıkılmış
Tüp bebek beklemiş imzaladığım bütün senetler
Devlet götünü görmüş de yürek yarası sanmış
Bu yüzden zarın yuvarlanmasına izin verin
Hiç olmazsa kumar masasında “evet” diyelim
Elimizde kalan bir tek kendimize
Kokmam bulaşmam kimseye
Çıkardığım boku elbette örter kariyerim
adnan satıcı için
mahalle olan devlet
Mezardayız işte
Kendimize bir türlü yakıştıramadığımız yerde
Oysa hiç olmayacak diye düşünmüştük bunu
Üstümüzde bizi ısıtacak bir tek giysi yok
Toprağa bir tohum düşse sevineceğiz
Belki yeşeririz diye yeniden
Çıkarız diye belki de kendi kozamızdan
Bilirim,
Binlerce yıldır bu iş hep böyle oldu bu ülkede
Dedemle paylaştığım eksik yemek
Babamla bölüştüğüm sır
Amcalarımın üç para için beni düşmana satması
Toprak böyle bir şey çünkü
İnsanı baştan çıkaran sevgili
Bilirsin;
Urfa, her daim işine gelen tanrıya inanır
Tüccarlar kandırır bütün memleketi
Diyarbakır, sur içinde ısınır; yanar
Sönmesi zaman alır
Arka mahallelerde doğan bütün çocuklar
Zafer işaretleriyle çıkar hayatın sokaklarına
Eve dönmesi mümkün herkesin sırtında
Devletin bir kurşunu olur
Seni de böyle tanıdım ben
Vurulmuş en güzel halinle
Mezardayız artık
Kendimize en yakışan yerde
Oysa hiç olmayacak diye düşünmüştük bunu.
Yine de parmaklarımızı yanımızda tutalım kardeş
Belki bir işe yarar öte taraftaki kavgada.
cahit sıtkı için
taş avlu olan devlet
Erişilmez bir düştür gönlümdeki bahar
Kalan ömrüm yeter mi bilinmez
Bir sonraki mevsim açacak
Gülün kokusunu duymaya
Badem ağaçlarının meyvesini görmeye
Öyledir, asla benzemeyecektir bir önceki dokunuşa
Yıkık boyalı memleketlere
Kara taşları sabırdan çatlamış duvarlara
Gelmesi muhtemel sonraki yaz
Gelse de
Unutmaya alışmış bu ruh
Nasıl anlasın ki
Dallardaki taze yaprağın yalnızlığını
Günler kimileyin eksiltir güneşi
Avludaki kuyunun suyu çekilir
Gökyüzü görünmez olur
Zaman un-ufak eder düşleri
Kimileyin de elekten dostlarımız düşer aşağı
Kan kussaydı ciğer
Belki bu kadar acımazdı insan
Yine de dönüp bakmak gerek kimi zaman anılara
Kırışmış bir yüzle nasıl çıkılır sevgilinin karşısına
Dostlara uzatılan eldeki damarlar
Neden böyle kanla doldurur kendini
Ölüyorum, desem şimdi; kim inanır bana?
ferit uzun için
efsane olan devlet
Aramızdan bir nehir akar
Kimse bilmez suların yaralı halini
Keklik olup uçarız apê
Yine de avlarsınız bizi kendi kafesimizle
Olup olabileceğimiz bu zaten:
Sofra başında kıtlık-kıran yaşamak
Bir söğüt gölgesi sadece bizim olan
Kendi memleketimizde…
Oysa şarkılara
Derdin nedir, diye sorsak
Bin bir türlü kırgınlık
Bin bir türlü ayrılık ile anlatacak halhallı güvercin
Peşengin yaralı halini tarihin not tutan taşlarına
Ceylan, kendi efsanesini yazmaya kalksa
Derisinden başka yer mi bulacak sanki bu dünyada
Hatıralar, içten içe terlerdi dip odalarda
İsyanın kan revan tanıdıkları
Tuz buz olup kendi rengine karışırdı
Şimdi bana
Olup biteni
Çocukların gözünden anlatması gerek birinin
Üstüne başına kıyımların günahı bulaşmadan
Öldüm nihayet
Ve hepinizi gördüm
Öte tarafın geniş penceresinden: gül’dünüz
Bu toprağa ölerek düşmek bile güzel, demeyin
Bu topraklarda kendi dilinde
Başına buyruk gülmek güzel
mehmed uzun için
gurbet olan devlet
Konuşanın yüzünden anlar insan bir dilin tadını
Masalın bir yerinde sabahın ışıdığını görüp sevinir
Gecenin ağardığını, toprağından sürülmüş renkleri
Ve elbette göğüs göğse vuruşmaları; destanlardaki
Yürekleri yakan kibrit çöplerini; köylerdeki
Çocukların özlemini, anaların çığlığını; kapı önündeki
Babaların çaresizliğini; avlunun dibinde hep bekleyen
Ve bir gül ağacının ömrünce taşıyacağı kederi
Kimileyin anlaşmak için dil bilmek bile gerekmez
Yaraları kullanır insan bunun yerine
Kendimi sözcüklere emanet ediyorum, diyerek
Çekip gider bir testi dolusu şarap dağın serinliğine
Yolun kendisi memleket olur yola çıkılınca
Yalnızlığı koruyacak bir umut parçası
Ve belki bir sesin ilk çığlığı bulunur bir başka dünyada
Gurbeti temizlersiniz siz de yakışıklı bir umutla
Kendinizi yalnızlıklarla yıkarsınız
Hiç bilmediğiniz bir ülkede
Ölüm uysal ayaklarıyla yürürken
Bu sağır ve kör dünyadan size doğru
Yaranız açık kalır, durmadan kanar saklı olan yanınız
Anlarsınız:
Zafer kazanınca insan kalan insandır
İşkencede adını bir bayrak gibi bağıran da öyle
Susmak hançeri bir meziyettir. Yenilmek de…
Kimselere sormadan alıp başımı gittim ben de
Kendi gurbetime
Öfkeyi düşmanımda tanıdım
Sürgün komşularımın gözyaşlarıyla yıkadım yüzümü
Onların ölüleriyle birlikte öldüm.
Gördüm:
Kendini yakıp duran bir dünyanın sesleri
Dolaşıp duruyor ortalıkta
Toprağın altında yatarken anladım:
Bazen, dilin beg’i kimdir bilmek gerekmez
Beg’i kanatmak içindir kimi diller
su ve kan dağıtımı yapılan meydanlar için
talan taksim olan devlet
Bütün gün durmadan yağmur yağdı
Camları yeni silmiştik
Balkonlar çiçeklerle dolu bir gökkuşağı
Ellerimizi yumruk yapıp havaya kaldırdık
İyi ki de kaldırmışız,
Yoksa çok üşüyecekmişiz öte tarafta
Slogan attık, devrim için ant içtik
Bir kahveye girdik
Kızıl bayraklar çok sırılsıklam
İçecek bir şeyler söyledik, tavşankanı
Isındık
Ajanslara kötü haberler düşüyor durmadan
Ölü sayısı mevsim ortalamaların üstünde
Yaralılar terk edip duruyor meydanı
Yağmur devam etmiş bütün gün
Telaştan fark etmedik
İlk günüymüş mayısın
Kendi renklerimizle ıslanmamız bu yüzdenmiş
ninni niyetine
su eleği olan devlet
Bütün gün içilmiş bira
Elbette kendine gider bir yol bulacaktı
Biz bu kör çeşmede nöbetteyken
Orman bekçileri şen şakrak
Devletin tesisat işleri müdürü
Az kalsın rüşvetten içeri girecek
Masa başı iş başvurusunda bulunmuştuk
Altımıza temiz bez bağlayarak
Kız anaları efendi damat istiyor
Konu komşuya hava atmak için
İlk geceden de sel basar mı yahu
Sabahın köründe ekilmiş tarlayı
Artık şansımıza
Bizim musluktan su içmese de tohumcuklar
Ne çıkarsa kabulümüz bataklık topraktan
Tutup onu seveceğiz kundakta
Agu bugu, agu da bugu
tenekeli mahalle’nin sevecen çocukları için
devlet ve çocuk
Devlet, insanı evinden alıp uzaklara götürür
Konuk eder nezakethanelerde
Unutuş ve lokum verir canı yanarsa
Elmalı şeker olur devlet şoparların gözünde
Pamuk şekerleriyle süslenmiş polis arabaları
Sünnet konvoyuna katılır.
Çocuk aklı işte… Devlet aklı gibi…
Sonra kimilerini daha çok sever
Ve onları tanıdık hapishanelere gönderir
Mahallenin en yetkili üç buçuk kişisi
Şambali, künefe, sütlaç
Bir de şerbeti koyu güllaç
Rütbeli adamlarla birlikte
Çiçek büyütür seralarda
Bazen de yağlı fidan dikerler mağara kovuklarına
Yetmezse, taşa toprağa; ananızın arsasına
Devlet, insana babalık yapar bayramlarda
Akrabaları dış kapıda bekletir
Sıkılırsa adam asmaca oynar boynunuzla
Yaşınız yeterli değilse yaş ekler kimlik kartlarınıza
Boynunuz kısaysa iple çekerek uzatır
Harfleri doğru bilelim lütfen
Devlet, insanlara millet olmayı öğretir
Pişmaniyenin üç kutusu beş lira
Dilini değiştirir
Zerde, akide şekeri, Zeki Müren göbeği
Din için seçenek pek az
Burma bıyıklı kadayıf, hanımgöbeği, vezirparmağı
Kahraman seçimi izne bağlı
Mezhebinizi mideye zararlı olmadıkça görmezden gelir
Ve aşureden zevk alır az biraz
Döktüğü kandan eklediyseniz nar’ın üstüne
Devlet o kadar büyüktür ki, kimse onu göremez
Ayaklarındaki kokuyu duyar sadece
Terso bir vaziyette hastaneye acil yatırılmışsanız
Bacak aranızı merak eder acılı çikolata
Ve termal kameralar her yerinizi kaydeder
Yatağa girmeden önce soyunursanız
Loğusa şerbeti sizi uyarır:
Bu ayıp: Işıkları kapat!
Erken boşalmalarda
Erkek tarafını tutar padişah macunu
Bu normal
Devlet pek hoşlanmaz reçelden
Onun şekerpare tanıdıkları vardır
Bankada enişte, borsada kayınbirader
İthalat-ihracatta baldan tatlı baldız
İstatistiklere göre çok çocuk yapmışsınız
İrmik helvasına toz şeker
Şişme kadınlara mesir macunu sürülmüş zıbık
Daha ne olsun:
Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım…
cari açık sebebiyle
hızlı koşucu olan devlet
Devlet saklar kendini koyu bir örtünün ardına
Finansal dengeler bozulduğunda
Zorlanır iç ve dış borcu ödemede
Yoksulluk abartmışsa kendini
Memurunu sevmez
Uykusundan uyanır ihanet dairesi
Sevimsiz harflere basınca muhalif örgütler
Bütün alfabeler yasaklanır
Sokaklar kalabalık toplarsa
Piyasa gözaltına alınır
Böylece
Herkes devletin iktisat teorisinde yerini alır
Toprağın bundan haberi olmaz ama
Yağmura ve güneşe bakar yeryüzü
Enginarlar göbeklendikçe
Değmeyin yeşilin keyfine
Deniz de öyle; ağları bekler, sabırlı oltaları
Suyun içindeki mavi koyulaştıkça
Salınır durur yosunlar ortalıkta
Balık, misinanın kopması için dua eder
Gök, temkinlidir; her avcıya alçalmaz
Tavşan, dersen
Havuçtan korkar en dişlek haliyle
Tencereler kaynamaz belki
Ama yiyecekler hazır durur marketlerde
Kriz çıkmadıkça garsonlar sakin, şefler saygılıdır
Tam o sırada herkesin sevişmesi gerekir
Tapu icra dairesinin dar koridorlarında
Düzüşmeye başlarız; katılım büyük, ritim yüksek
Bir, iki, üç; bir iki, üç
Kaydır, doldur, çıkar
Arkada, önde, ağzın içinde
Çıkar, doldur, kaydır
Tavşan önde, tazı arkada
Hakem durmadan düdüğü öttürüyor
Dikkat edin, avcının elinde silah var
Minderin dışında güreşmek yasak
Sınıf geçmek için notu öğretmenler verecek
Uysal çocukların elmasını iyice kızartın
Aslında hikâye böyle değildi
Yaşlı başlı bir orospu
Elini öptürürdü her bayram genç sermayelere
Harçlık sorun değil
Pezevenkte cukka sağlam nasıl olsa
Eve yeni perdeler alınmış çiçek böcek desenli
Herkes oldukça rahat
Kimse kimsenin içini görmüyor nasıl olsa
evine bayrağa sarılı dönenler için
devletin taş yüreği
Her taş, korkusunu kendi içinde saklar
Eğip bükebilirsiniz tarihi
İstediğiniz gibi olmamışsa savaşlar
Soğuktan ölenleri eksik gösterebilirsiniz
Her askerin künyesi kayıp listesine yazılmaz zaten
Analar, evlatları tarladan topladılar
Bin bir türlü rüzgârın ardından, pastırma yazında
Bir gecede
Şanlı bir ordu topladı devlet
Yoksul renkli haritalardan
Besleyip büyütmede sorun yok
Silah verdi ellerine
Karşı dağlar düşman bulutu
Oğullar boy attı durmadan
Memeden gelen süt yalan söyledi
Meğer
Oğul değil, şehit doğurmuşuz biz.
Çocuğumu teslim ettim size
Siz onu önce asker ettiniz
Sonra ölü, ardından kahraman
Törenlerde madalya geçidi
Daha dün onunla oynadığımız oyuncaklar
Yaşıyorlar ama kendi başlarına
Onun için yaptığım yemeklerin
Dumanı tütüyor hâlâ mutfakta
Yüreğim
Buz dağından başka neye benzer ki bundan sonra?
Bu yüzden korkularımı taşlara saklıyorum
Tahta, içinde ne beklemişse onun gibi kokarmış.
Şimdi bütün tabutlar, oğul kokuyor bana.
kuyruksuz fare için
devletin diyeti
Bütün insanlar
Annesinin gözünde her zaman çocuktur
Tek başlarına acıkacak yaşa gelseler de
Siz,
Çok aç bir ölü gördünüz mü hiç?
Ne yaptım ben size?
Elimden ömrümü aldınız
Sandıkta yaşlanıp duran çeyizimi
Gelinliğe bağlanmış kızıl kuşağı
İnce oyalarla bezenmiş düşlerimi
Ölüme yatmış kızımı
İnsanlık onuru işkenceyi yenecek
Ev eşyalarımı, mutfaktaki kevgiri
Saçlarımı, bileklerimdeki damarları, tavadaki balığı
Saksılardaki yeşilliği, gözümde beslediğim bebeği
Başımdan aşağı düşen perçemi
Kapıda süt bekleyen kediyi
Uykusunda kendinden korkan fareleri
Sizin açlıktan ölen çocuğunuz oldu mu hiç?
Oturup bir ziyafet sofrasına
Yemek tarifinde bulunmalı
Etliye sütlüye karışmadan
Bol sarmısaklı babaganuş yedirmek isterdim
Ölüme yatmış evladıma
Tepsi kebabı, sumaklı patlıcan dolması
Ağzım kuru, dudaklarım çatlak
Dilim kösele parçası
Musakka ve karnıyarık
Süt emdiğim memeleri görüyorum rüyamda
Hünkârbeğendi, alinazik, kır aşı
Durmadan titriyorum soğuktan
Kundaktan artan bezle bağlıyorlar çenemi
Çocuğu acıkarak ölen bir annenin
Korkusu kalmaz tencerenin altını yakmaktan
Sizin de
Mutlaka kilo vermemiz gerekiyorsa
Sofraların tıka basa tok olduğu günlerde
Aç bir ölüyü dudaklarından öpmeniz gerekiyor
Diyete başlamadan önce
kâzım karabekir’in evlatlıkları için
devletin demirbaş dairesi
Çocukları kimsesizler mezarlığına gömülenler
Dua ederken sessizliği kullanacaktır bundan sonra
Bıçaklardaki kanı temizlemek için
Toprağı, bayrağı ve üniformanızı kullanın
Vatandan hakkınıza düştüğü kadarını alın
Tasarruf tedbirleri başlamıştır.
Kimse eziyet görmemiştir, ilk emir bu
Oğullarınızın mezar taşları
İmza karşılığı teslim edilmiştir size, bu da iki…
Kızlarınızı yatak yapan kahramanların madalyaları
Farklı renktedir!
Üçüncüye de öğrendiniz böylece
Kimden doğduğu belli olmayan çocuklar:
Devletin iç patakhanesinde uyutulacaktır
Bir, ki, üç, dört
Bir, ki, üç, dört
Dört:
Herkes hemen şimdi
Unutacak burada yaşadıklarını
Kayıt dışı ekonomiyi önlemek için
Devletin saklaması gereken hesapları vardır
Bu yüzden
Herkesin döktüğü kan
Kendi zimmetine kaydedilmiştir.
alfabenin eksik harflerini öğrendiğim
reşat öğe’ye
muhacir eden devlet
Komşularımız öldürmeseydi bizi
İyi olurdu aslında
Birbirimizle şakalaşırdık uzun kış gecelerinde
Yer kalmamışsa
Aynı mezara üst üste gömülürdük baba oğul
Başucumuzda amele taburlarının diktiği taşlar
Islak camlardan boş boş bakarken var’lığa
Birbirimizin yüzünde ısınırdık
Olmadı…
Baktık
Tanıdık kimse kalmamış buralarda
Öyleyse
Alıp başımızı gidelim biz de
Kimselere haber etmeden
Bir kuşun kanadında
Yok’luğun ev sahibi olduğu yerlere
DEVLETİN
İÇ PATAKHANESİ
Devletin nezakethanelerinde
Durmadan dayak yiyen babalara
SEDAT ŞANVER:
07.12.1963, Urfa…
Yayınlanmış Şiir Kitapları:
Dilin İsyanı (1985)
Aşiret ve Otomobil (1990)
Haremdeki Kadınlar (1994)
Gezgin ve Katil (2004)
Kendine Akan Su (2009)
(hamse mesnevinin ilk parçası)
Devletin Piç Yatakhanesi (2011)
(hamse mesnevinin ikinci parçası)
Cümle Kapısı (2014)
(hamse mesnevinin üçüncü parçası)
Sedat Şanver
Devletin Piç Yatakhanesi
(2. Baskı)
(hamse mesnevinin ikinci parçası)
İletişim:
sedatsanver@gmail.com
yazikulturu@hotmail.com
Baskı Öncesi Hazırlık:
Yazı Kültürü
Baskı:
Kanyılmaz Matbaası
5609 Sokak, No: 13
Çamdibi/ İZMİR
0.232.449 14 43
Baskı Tarihi: 04.04.2014
Yazı Kültürü
Yerel Süreli Yayın
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Sedat Şanver ÖĞE
Yönetim Yeri: Atatürk Mahallesi, 927 sokak No. 4/ 1
Bornova/ İZMİR
0.507.801 22 37
issn: 2146-5290-15
No comments:
Post a Comment